22 Ocak 2009 Perşembe

İyi düşün...

Keyifli bir akşam için mesainin bitmesini bekliyordum dün. Yine her zamanki gibi 18.00'a iki dakika kala "son dakikada bir iş çıkar mı?" korkusu bastırmıştı. Çıkmadı... Hemen giyinip plazadan çıktım ve motoruma doğru yürürken arkadaşımı arayıp yemek için ne lazım olduğunu sordum.

Motosiklete atlayıp yola koyulduktan sonraki ikinci ışıklarda mesaj geldiğini duydum ve daha elli saniye olduğu için eldiveni çıkarıp cebimdeki telefonu kontrol ettim. Gereksiz mesaja uyuz olup toplandıktan sonra yoluma devam ettim.

Evin yakınındaki süpermarketten aldığım makarna ve sos için sosisle keyifim iyice yerine geldi. Apartmanın kapısına gelince karanlık yüzünden zilleri okuyamadım ve cep telefonumun ışığına ihtiyaç duydum. Ancak üzerimde yoktu.

Anında bir motivasyon çöküntüsüne düşmeden yakın civarları ve süpermarketi aradım bulamadım. Aldıklarımı arkadaşıma verip şirketin oradaki ikinci trafik ışığına gittim. Yol boyunca kafamda sürekli seneryolar telefonun beni o ışıklarda beklediği düşüncesiyle bastırılıyordu. Işıklara vardığımda yine telefon yoktu. Yolu yine acıbadem'e kadar ayağımı yere koyduğum her yolu inceleyerek geldim. Kafamda sürekli paramparça telefonumun üzerinden geçen onlarca arabanın görüntüsünü bir sonraki olabileceği yeri düşünerek bastırdım bu kez.

Tabi yine yok ortalıkta. Bir saattir kafamı yorduğum "Nerede düşürmüş olabilirim?" sorusu yerini "Telefonumu nereden arayabilirim?" sorusuna dönüştü. Acıbadem köprüsündeki bir taksici son üç kontürü pahasına aramayı kabul etti ancak açan yoktu. Tekrar hipermarkete gidip ortalığa bakınınca görevliler de endişelendi ve yardım ettiler. Ancak yine telefonum cevap vermiyordu tabi çalıyor olması ümit kaynağı...

Arkadaşımın evine gidip oturdum epey canım sıkılmıştı evde kimsede kontör yoktu ve telefonumu arayamıyor ya da mesaj atıp "Bulan bu numarayı arasın" diyemiyordum. Daha da kötü olanı beni merak edecek ya da başkalarına haber verebilecek hiç kimsenin telefonunu ezbere hatırlayamıyordum. Aklıma gelen tek numara şu anda Zonguldakta olan arkadaşımın İstanbuldaki evinin telefonuydu. Bir saat kadar sonra tekrar darlanıp dışarı çıktım ve köşedeki fırından rica edip telefonumu aradım. Bu kez cevap geldi.

Nautilus'un karşısında araba tamirhanesi olan bir vatandaş E-5 e otobüse binmek için yürürken telefonu görmüş, açık ve şarjı dolu olduğunu görünce yanına almış "nasılsa ararlar" diyerek. Otobüste aramalarımızı duyamamış ve Tuzla'ya evine gelmiş. Bana "yarın sabah gelip tamirhaneden al" dediğinde dünyalar yeniden benim oldu.

Çok mülkiyetçi bir adam değilimdir ama ay sonu imkansızlıkları, 4-5 yıldır biriktirdiğim onca arkadaşımın telefon numaraları o telefonu o kadar kıymetli hale getiriyordu ki başka herşey önemsiz geldi o anda.

İyi düşün ve iyi yaşa ki karşına Vefa Arslan gibi iyi insanlar çıksın. Seni daraldığın anlarda ferahlatsın.


2 yorum:

Adsız dedi ki...

Vaybe ayberk görünce benim telefon aklıma geldi aynı model dörtyüz ytl iken bekledim evdi mağazaları kampanya yaptı 300 ytl ye aldım.Son iki taksiti kalmışken tüp kamyonundan şubeye tüp verirken aracın yanında olduğum halde çaldırdım.Yedek sim olduğu için numaralarım kaybolmadı.Tek tesellim ise cüzdanımda yanındayken sadece telefon gitti.Yoksa ehliyet ,kimlik,src belgeleri,azda olsa para vardı ya onlarda gitseydi...sen şanslıymışsın...

Fahri Ayberk Bağcı dedi ki...

Şans adına kesinlikle şanslıyım... Ayrıca böyle bir durumda hep kitaplarda ve filmlerde söyledikleri gibi "İyi düşün iyi olsun" şeklinde davrandığım için kendime çok şaşırdım. Oysa o evine uğradığım arkadaşım daha söyler söylemez "gitti telefon,yok artık nerden bulacaksın" falan gibi negatif düşünmeye başlamıştı bile...