7 Mart 2011 Pazartesi

Kedidir kedi..!

Bu özel bir fobi veya kendi kendime geliştirdiğim bir hassasiyet olabilir ancak son dört yıl içinde istenmeyen ziyaretçilere karşı oldukça tetikte uyuduğum bir gerçek. Konu mal kıymeti ya da kaybetme korkusundan çok öte çünkü daha önceden bir kere kapımın önünden bisikletimi ve daha kimbilir ne kadar çok ufak tefek eşyamı çaldırmışımdır. Burada beni tedirgin eden evde varlığından haberim olmadan birilerinin dolaşıyor olması.

2006 yılının Aralık ayında tam da böyle bir olay başıma geldi ilk kez. O sene daha taze anneannemi kaybetmiştik. Onu kaybettiğimiz evde yaşayamayacağımıza kanaat getirip Küçükyalı'da çok sevimli bir eve taşındık. Olaydan üç gün kadar önce kardeşim Özberk apandist ameliyatı geçirmişti ve evde yatar durumdaydı. Annem benden yarım saat kadar önce evden çıkıp okula gidiyordu benimse sekize kurulu saatimin çalmasına 15 dk vardı. Baş ucumda dizüstü bilgisayarım ve onun üstünde de malı kıymetli bir arkadaşımdan aldığım hallice bir fotoğraf makinası duruyordu. Bir elin bu fotoğraf makinasını tutmasıyla yataktan fırladım. O kadar hızlı kalkmıştım ki gözümün bulanıklığı geçmemişti henüz ve odamın kapısının çarpılarak kapandığını ucu ucuna görebildim. İlk düşüncem bunu yapanın kardeşim olmasıydı ancak birkaç saniye içinde onun ameliyatlı olduğunu hatırlayarak kaçanın peşine koştum. Ben odamın kapısını açarken o sokak kapısını çarpmıştı. Ben sokak kapısını açtığımda ise o çoktan apartman kapısından fırlayıp gitmişti. Peşine koşacakken içerde yatan kardeşim aklıma geldi ve bırakıp o tarafa yöneldim. Şükür uyuyordu.

Sonrası klasik hikaye. Gelen polisler kaybolan eşyların tespiti (bir dizüstü bilgisayar,2 cep telefonu, benim cüzdanım, pantalonumun ceplerindeki biraz bozuk para) ve hırsızların izlediği yolun tartışılması. Biz İstanbul'lu diye gezeriz ortalıkta ama çocukluğumuzdan beri hep çok sakin semtlerde oturmuşuzdur. Bırakın gece yatarken kilitlemeyi belki evden çıkarken bile kilitleme alışkanlığımız olmadı. Bu 1999 depreminde kilitli bıraktığımız kapıyı çilingirin 2.5 saat uğraşıyla açmasından da tevekkeli bir alışkanlık. O evin kapısının da çok eski ve aslında ne kadar kolay açılabilir olduğu da o zamana kadar dikkatimizi çekmemişti doğrusu.

Bu kısımları geçersem biri(leri) güpe gündüz annem evden on dakika önce çıkmışken, ben ve kardeşim uyurken eve girmişler, Özberk'in baş ucundan dizüstü bilgisayarını ve telefonunu almışlar, benim odama gelip kapının arkasından motosiklet kıyafetlerimi çıkarıp mutfak zeminine sermişler ve ceplerini aramışlar. Tekrar odama gelip telefonumu ve cüzdanımı aldıktan sonra o(nlar) fotoğraf makinasına dokunana kadar uyanamamışım bile!

O günden sonra aylarca bana uyku haram oldu. Dışarıda kuş kanat çırpsa uyanıp sağa sola bakınır bir halde buldum kendimi. Çok gürültülü bir semtte yaşamıyorduk ancak illa her saat apartmanda aşağı yukarı hareketler. Alt kattaki otopark'a giriş çıkışlar beni sürekli tedirgin durumda bırakıyordu. Dört ay sonra da babamı kaybetmek sinirlerimi iyice yıpratmıştı doğrusu. Zaten 2006 senesi kazalar, ölümler ve ameliyatlarla geçimişti 2007 de hiç aşağı kalma niyetinde değildi doğrusu. Benim bu tedirgin uykularım hayatımıza Mayıs ayında giren kara kuru bir yaratık sayesinde biraz biraz hafiflemeye başladı. Dünya tatlısı köpeğim Serseri için daha önceden baktığımız bir sürü hayvanı(tavşanlar,kediler,köpekler,kaplumbağlar,kuşlar..) hep birilerine verme eğiliminde olan annemle bu kez epey bir kapıştık ve zaten tüm ihtiyaçlarını benim giderdiğim bu dünya tatlısı nihayet bizimle kaldı.

Oğlum her kapıya birileri yaklaştığında o bebek halinde bile viyakladığı için bir süre sonra sadece onun sezgilerine güvenmeye alıştım. Sonuç olarak artık kendi özel biyolojik güvenlik sistemimiz vardı ve cüssesine bakmadan geceleri bizi o koruyordu.

Bu rahatlığım 1.5 yıl sonra kendi evime geçene kadar sürdü. 2008 de iki arkadaşımın yanına taşındığım evde gece trafiği oldukça yoğundu bu da benim eski kötü alışkanlığımın geri gelmesine sebep oldu. Bursa'da büyümüş bu iki adamı İstanbul'da hele ki Şişli gibi merkezi bir yerde güvenliğe daha fazla önem vermeleri konusunda ikna etmek çok zor oldu. Öyle biz beraber yaşamaya başladıktan ancak altı ay sonra o da evimizin kapı kilidinin kırılmış olduğunu ancak kapıyı ben kilitli bıraktığım ve büyük ihtimalle hırsız iş üstünde yakalanmaktan ucuz kurtulduğu için içeri girilmesine ramak kalınmış olduğunu gördüğümüzde onları da kapıyı kilitlemeye alıştırabildim.

Benim bu tedirginliklerim, gecenin üçünde her kapıyı açanı yataktan zıplayarak karşılamalarım, ev arkadaşlarım ve onların misafirleri arasında hızla alay konusu oldu tabii ki. Ancak bu da değişecekti. Bu halde beraber geçirdiğimiz 9 ayın ardından ev sahibi ile anlaşamayıp hemen yandaki binaya taşındık. Herşeyiyle daha güzel olan bu ev biraz daha huzur verir diye düşünmüştüm ancak tedirginliklerim devam ediyordu. Ev arkadaşlarım hatta onların tüm yakın çevresi benim bu halimi iyice kanıksamışlardı artık. 2010 Şubat ayında tam "herşey oluruna vardı" diye düşünürken son bir olay daha patlak verdi.

İnanılmaz rüzgarlı bir gecede herkes evdeydi ve hatta arkadaşlarımdan birinin iki misafiri daha vardı. Gece vakti hava öyle bir patladı ki apartmanın en üst katındaki kontraplak malzeme uçarak sokağa arabaların üzerine düştü. Sabah uyandığımızda yanımdaki odada kalan arkadaşım şirkete ait iki cep telefonunu bulamadığını söyledi. Dolanırken odasının balkonuna çıktık ve manzara gerçekten aklımızı başımızdan aldı. Sokağa düşen kontraplağı fırsat bilen bir hırsız bunu arabaların üzerine koyarak bir rampa haline getirmiş ve arkadaşımın odasına dalmış. O anda evde olan 25 yaş üstü beş erkeğe rağmen uyuyan arkadaşımın baş ucundaki iki telefonu ve deri ceketinin cebinden cüzdanı ile pasaportunu almış. Yukarı çıkmasını sağlayan rampaya güvenememiş ve asılı olan çarşaflardan birini halat gibi aşağı sarkıtarak masalsı bir kahraman edasıyla kaçmayı da başarmış.

Bu olayın üzerine öncelikle o balkona demir parmaklık yaptırdık. Hatta o arkadaşım bir daha odasının kapsını kitlemeden uyuyamaz oldu. Ben tabi yine aynı tavşan uykusu alışkanlığıma devam eder halde kaldım.Üçüncü arkadaşımız başka sebeplerle de olsa beş ay boyunca o evde kalmadı bile.Sene içinde ev arkadaşlarım ayrıldılar ve ev bana kaldı. Gece trafiği sakinleşse de benim gece psikozlarım halen devam ediyor ne yazık ki... Belki çok kayda değer bir yazı olmayacak bu ancak uzun süredir kafamı kurcalayan bu durumu uzun uzadıya paylaşmak istedim...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Geçmiş olsun kardeşim benim duygularını gayet iyi anlarım zira aynı olaylar başımızdan 3 sefer geçtiği için durumu biliyorum hatta sabah işe gitmek için ceplerimizde otobüs bileti parası bile bulamayınca çok zorumuza gitmişti ama İstanbul işte heryerde vardır hırsızlık ve burada malesef görülme oranı daha yüksek.Bende günlerce uyuyamadım ve uykusu ağır olan biri olduğum için daha çok korkuyordum hala korkarım evdeki pvc pencerelerin hepsinde içeriden kilit var buda yetmez gibi bütün iç kapılarıda kitlerim ama yinede rahat uyuyamam.
Kendine iyi bak görüşmek dileğiyle...Bir daha yaşamazsın ve yaşamayız umarım...