4 Mayıs 2010 Salı

4 Ay Sonra

Yine büyük bir aranın ardından kendi bloguma utanarak mı yazı yazıyorum ne? İnsan kendi yarattığı birşeyden utanır mı? Çok damarıma basarsa kaldıramaz mıyım bu sayfayı yayından? Dahası şu anda şuursuzca kime göz dağı veriyorum ben? Kendime? Sana? Amerikadaki bir bilgisayarın birkaç yüz megabyte'lık belleğine mi yoksa?

Her kimeyse çok komik bir serzeniş ama yuvarlamam gerekirse 4 ay içim birşeyler anlatacak coşkuyla dolamamış bir türlü. Bunun sebebi sanırım Tango. Çok keyifli bir hobi olarak başladığım bu dans önce çok dolu ve doyurucu bir tutkuya ardından da kendimi ifade etmenin çok keyifli bir yöntemine dönüştü.

Fark ettim ki yazarak, şarkı söyleyerek, gözüme kestirdiğim 2-3 metre yüksekteki bir levhaya sıçrayarak dokunurken, bir sahaftan kitap seçerken veya bir kadının kalbine girerken eğer ki bunu kendimi ifade etmenin bir yolu olarak görüyorsam bunu ne kendime, ne sana, ne de ota böceğe yöneltiyorum. Tüm bunları tam ortaya, yaşamın göbeğine veya evrenin merkezine itaf ediyorum.

Tangoya başladığımdan beri çok şey hızla değişti. Hatta haftalık bazda değişmeye devam ediyor. Ben değişirken ve birçok çevreden insanlarla tanışırken dans ettiğim insanlar,ruh halleri ve günlük dertler de o kadar çok değişiyor ki her kadınla her dans çok farklı bir şarkının çok farklı bir yorumuna dönüşüveriyor.

En basiti olarak tangoya başladığımda sadece kendimi düşünecek kabiliyetim vardı. Bilgisayara komut girer gibi enerjiyi kadına hissettirip tepkilerini gözlemliyordum sadece. Zaten başında beni tangoya bağlayan bu matematiksel hissiyattı. Artık durum çok değişti. Geldiğim seviye bir çok usta dansçın yanına bile yaklaşamasa da artık o ana kadar hiç tanımadığım bir kadına haz vermenin şahsi keyfini yaşamak sonra da kendi yolumda yürümeye devam etmek gibi bir lüksüm var.

Son zamanlarda fark etmeye başladığım bir gelişme ise gerçekten benim aklımı başımdan alıyor. Artık müziğin çok yavaşladığı veya durduğu yerlerde partneri tutuşuma göre onun kalp atışlarını duyabiliyorum. Bunu elinden,ayağından veya en çok temas edilen şakaklarından değil bizzat göğüs göğüse dokunurken kaynağından duyabiliyorum. Bazıları yavaş bir dansın sonunda gayet ritmik bir melodi fısıldarken, bazı durumlarda kalıbından fırlayacak gibi bağıra çağıra bana dansımın ne kadar coşkulu olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Bunun dışında hayat biraz karışık biraz dramatik ve her halükarda çok gerçekçi olarak gelişmeye devam ediyor. Her noktada önüne geçemediğim bazı hislerin esiri olmaya, tadına doyamadığım şeyleri sabırsızca bozup kırmaya, sonra da sakin limanların özlemini çekmeye devam ediyorum halen...

Yuvarlanıp gidiyoruz nazar değmesin :)

(Biterken Levent Yüksel_Bu Gece Son çalıyordu)

4 Ocak 2010 Pazartesi

Güle güle Kızım...

Sana iyi bakamadım biliyorum. En iyi şekilde beslemek iyi bakmak değilmiş. Hayatımın yeterli kısmını adayamadım sana ,çok yalnız bıraktım biliyorum. Başka kedileri severken hep evde yalnız olduğun gelirdi hatrıma.

Onlara da emanet etmemeliydim seni benimdin sen bana bel bağlamıştın. Çok ani oldu hepsi gibi. Yapabilecek şeyler vardı zamanında yapsaydım belki içim daha huzurlu olurdu ama seni yanımda tutmaya yetermiydi bilmiyorum. Anneannemi, babamı ve seni pişmanlıklarla uğurluyorum. Çok mu bencilim yoksa kendimi olduğumdan çok mu fazla görüyorum bilmiyorum.

Seni çok seviyorum kızım sen bunu biliyorsun...