31 Mayıs 2011 Salı

"NE VERİMLİ AĞAÇMIŞSIN BE!"

Saim'in, kahvenin karşısındaki pembe boyalı evin kızına tutulduğu haberi de böyle karşılandı. Anahtar deliklerinden giren hava gibi, rüzgâr gibi her eve yayıldı. İçleri ısıttı, hayalleri günlerce oyaladı durdu. Günün on saatine yakın bir zaman Hacı Emin'in kahvesinde kâğıt oynayan Saim boyuna cumbada görünen, daha doğrusu biçimine getirip boyuna kendini gösteren o bir içim su kıza neden sevdalanmasın?

Bunca oyunu kaybettiyse onun yüzünden. Olmayacak zamanda pencerede görünüp kaybolması yüzünden. Bir saatte tam üç kere entarisini değiştirmesi yüzünden. Yoğurtçu diye bağırıp yine de gözünü kahveden ayırmaması yüzünden. O kız olmasaydı, ya da evleri kahvenin karşısında olmasaydı, boyuna pencereleri açıp açıp kapamasaydı, Saim her oyunda ama her oyunda elin acemisine yenilip, adı gazoz ağacına çıkar mıydı? Bir gün yabancı biri gelmişti kahveye, oturur oturmaz garsona: “Evladım, çabuk bir gazoz bana yandım” demişti de, Saim'in arkadaşlarından biri, tabela İsmail yüzsüz yüzsüz gülmüş “Efendi amca” demişti Saim'i göstererek “gazoz ağacı burda, oyna bir el pişpiriğini iç gazozunu.”

Kimi kez kızar gibi olurdu bu sözlere, ta içinden bir ateş kalkar, bütün damarlarına yayılır, dövüşecek, kahvenin altını üstüne getirecek gibi olurdu.

Kimi kez duymazdı bile. O vardı ya karşıda, karşı evde. Pencereyi açsın kapasın “Yoğurtçu” diye bağırıp kahveye baksın da, isterse her oyunda yenilsin, isterse gazeteler yazsın gazoz ağacı olduğunu, ne çıkardı! O ömründe o güne dek bilmediği öylesine bir duyguydu. Ne tuhaf, ne anlaşılmaz şeydi öyle, alıp yere çarpmış paçavraya çevirmişti onu. Daha görünmesine fırsat kalmadan, perdelerden biri kalkınca elindeki tüm kâğıtlar birbirine karışıyor, ne onluyu dokuzludan ayırt edebiliyordu, ne de kızı bacaktan. Rastgele vuruyordu kâğıdın birini yere. Vurdu mu da karşıdaki güm diye pişpiriği yapıştırıveriyordu. Ondan sonra kahkahalar, alaylar, bağırmalar… Bu arada kız görünüyordu. Saçlarını yeni bir biçimde yapmıştı. Bugün elbise değişmiş miydi? Düşünür, dalar giderdi. Derken ikinci pişpirik. Yeni kahkahalar alır, bağırılırdı.

“Ne verimli ağaçmışsın be” derlerdi.
~~~

Sabahattin Kudret Aksal (1955 Sait Faik Ödüllü Hikaye)